4 Kasım 2014 Salı

Günce

Günce/1

Sonu bizce meçhul

Ve yaşam

Başlarken ilk nefeste

Ölüm takılırdı peşine aheste

 12.11.2012 Dokuz Eylül hastanesi 3.kat göğüs servisi koridordaki pencere 04.32
Ne zaman aklıma gelsen sana ait bir şey bulurum. Bak bu gerçek bir cümle. Not etmek istedim. Aklımda sen. Telefona baktım bir mesaj senden. Gülümsedim sessizce.
Aydeniz’de senin gibi olsaydı diye geçirdim içimden. Annelerin elbette beklentileri olmaz. Anneden beklenilir sadece değil mi Aydeniz.

04.35

Bir dokuz eylül hastanesi macerası daha başladı. Üç yıldır yaşamımızda olan, benim de zaman zaman dahil olduğum.

Ah bu sesler…

Makinelerin sesleri…

Her odadan ayrı geliyor, sabaha kadar devam eden sesler. Hastaların öksürükleri, balgam çıkarırken ki sesleri, tuvalet kokusu, kan kokusu, sidik kokusu hastane kokusu. Ortaya karışık kokular ve  alarm sesleri.

Rabbime şükrediyorum. Kokulardan ve seslerden etkilenmediğim için. Etkilenmiş olsaydım Ahmet’in bakımı yapamazdım. Bazen uzun yılların verdiği yaşanmışlıkların olgunlaştıramadığı insanlarla karşılaştığımda ne denli üzülürüm. Hayattan nasibini alamamak da nasipsizlik olarak adlandırılır mı bilmiyorum.

Yıllar önce yaşadıklarım bu günler için alıştırmalarmış şimdi daha iyi anlıyorum.

Stent kelimesini ilk defa 1989 yılı sonlarına doğru duymuştum. Mehmet Emin’ne de stent takılacaktı.
Aradan geçen zamanda stent kelimesini pek çok kez duymuşluğum oldu, her defasında burnum sızlayarak ne olduğunu anlayamadan dinlerdim anlatılanları.

Böylesine bir acıyla sabırlı olmayı öğrenmiştim. Kokulara aldırmamayı. İnsanların tepeden, tepeden acıyarak bakışlarını bir de aferin demelerini. Her ikisi de aynı kefedeydi benim için.
Kardeşim ya. Canım benim.Hastalık tanısı konduğunda yol umuda demiştim bir yazımda. Canı yanıyor şimdi. Kaç gündür yemek yemiyor bilmiyorum.

Düşünsenize sadece serumlarla beslenmeyi. Hayal dahi etmek zor değil mi. Söz konusu kardeşin olunca, diyeceksiniz şimdi bana 'yahu burada hastane dolusu hasta var. Hastalara bakan doktorlar, hemşireler ve görevliler kısacası hastane personeli ne yapsın.' Günlerce bir değil bir çok hastayı tedavi etmek zorundalar. Zıpkın gibi fişek gibi sinirlere sahip hastane çalışanları. Bunu yeni fark ediyorum. Hiç böyle düşünmemiştim. Hastane çalışanlarının çok acımasız olduklarını sanırdım. Ne kadar yanılmışım meğer.

Saat sabahın beşi. Odalardaki tüm hastalar ve yakınları uykudalar mı bilmiyorum. Burada şu anda duyulan ne biliyor musunuz? Makinelerin sesi. Hastaların hemen hepsi sigara paketlerinde görüp de inanmadığımız görüntüler içinde.Belki bana inanırsınız.Hüseyin abi mesela yaşı 60 ın üzerinde yedi yıl önce sigarayı bırakmış.Ancak koah denen hastalığa yakalanmış.Bir hasta yakını Fidan ona 'canlı bomba' diyor,görüntüsünden dolayı.


Koridorun başındaki odadan makianalrın sesi yükselmeye başladı. Uykum var. Ahmet uyuyamıyor. Bu arada biraz kestirdi sanki. Onu seyrediyorum şimdi. Yatağın yanındaki geniş sandalyeye oturdum. Gürültü olmasın diye defterimi pantolon cebime yerleştirdim. Ellerim yatağın yanında Ahmetin ellerine çok yakın. Gözlerim kapalı beynim uyanık.

Not:Yarım kalmıştı sadece bir kaç sayfasını yazabildim defterimden.Umarım yazmaya yüreğim dayanır...
Hep o sevgimle
Pınar Atay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder